Araştırmalar /  ERGENE
TRAKYA’NIN KANAYAN YARASI: ERGENE
HAZIRLAYAN: İsmail Metin
EDİRNE , MART 2011
GİRİŞ
Yirminci yüzyılın ikinci yarısından başlayarak yaşanan hızlı sanayileşme ve buna bağlı ekonomik gelişme ve kentleşme olguları, büyük boyutlarda yaşadığımız “çevre”de başka bir deyişle “yaşam alanı”mızda sınırlı kaynakların tüketimini ve yerkürenin hoyratça kullanılması sonucu, çevre sorunlarını gündeme getirmiştir. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu olgunun geri dönülmez sonuçları farkına varıldığında sosyo-ekonomik gelişmenin mekanın coğrafik ve doğal öğeleriyle uyumlu bir biçimde sürdürülmesi düşüncesi yetersiz de olsa önemsenecek düzeyde benimsenmeye başlamıştır.
Yirminci yüzyılın sonu, 21. Yüzyılın başında çevre ile ilgili kaygılar ve buna ilişkin saptamalar, görüşler, insan yaşamını tehdit eden ve geriye dönüşü olanaksız kılan birçok büyük boyutlu ve önemli küresel sorunun varlığını ortaya koymaktadır. Bu sorunların çözümlenmesine tönelik yapılan araştırma ve incelemeler sonucunda sistemik sorunlar oldukları ve birbirine bağlı ve etkileşim içerisinde oldukları görülmektedir. Ancak, uzun süre bu kürede yaşamak istiyorsak, anlayış, düşünce tarzı ve değerler sistemini değiştirerek bu olgunun akademik ortamda ve politik çevreler ve liderlerce farkındalığını sağlamamız gerekmektedir. Bu olgunun sözü edilen kesimler tarafından doğru algılanıp algılanmadığı, başka bir deyişle, farkında olunup olunmadığı önem taşımaktadır. Ne yazık ki bu soruya tam anlamı ile olumlu yanıt verme durumunda değiliz. Bu nedenle sorunların, nasıl karşılıklı ilişki içerisinde olduğunu görmeden başarısız olmakla kalmayıp bir de sözde ve parçacıl çözümlerle gelecek kuşakların yaşam haklarına ipotek koyuyoruz. Derin çevre bilimin farkında olmak, çevre içinde tüm eylemlerimizin etkileşimli olarak ortaya çıkardığı olayların, kendi aralarında birbirine bağlı olduğunun ayrıca bireyler ve toplumlar olarak tümümüzün doğanın çevrimsel süreçlerinin içinde yer aldığımızın, sonuçta ona bağlı olduğumuzun farkına varmak anlamına geldiğinin bilincinde olmaktır.
Derin çevre bilim terminolojisinde “varlığını sürdürebilme” anahtar kavram olarak yerini almıştır. Worldwatch Enstitüsü’nden Lester BROWN, bu konuda derin çevrebilimsel paradigma (değerler dizisi) bağlamında çözüm yolunu “varlığını sürdürebilen bir toplum, gelecek kuşakların beklentilerini eksiltmeden gereksinmelerini sağlayabilendir” tanımı ile basit, açık ve anlaşılabilir bir şekilde ortaya koymuştur.
Descartes ve Newton’un mekanik dünya görüşü paradigmasından, bütünselci (holistik) çevrebilimse dünya görüşü paradigmasına dönüşüm geç kalınmış olmakla birlikte geniş bir kabul görme aşamasına girmiştir. Bu aynı zamanda antroposentrik (insan merkezli) değerler sisteminden, derin çevrebilimsel ekosentrik (yeryüzü merkezli) değerler sistemine dönüşümü de içermektedir.
Yeni çevre anlayışını ortaya atan ve geliştiren bir felsefe okulu ile ilişkili olarak derin çevrebilim paradigması hızla büyüyen ve kabul gören küresel ve kitlesel harekete dönüşmüştür. Bu yeni çevre paradigmasını benimseyerek ve yaşamın temeli olarak ele aldığımızda, ülkemizdeki tüm insan varlığının eylemlerinin, birey ve toplum olarak sürdürülebilir gelişmeye, kalkınmaya olanak tanıyacak şekilde planlanması, uygulanması gerekliliğini ve zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır. Böyle bir yaklaşım toplumsal örgütlenmede, hiyerarşilerden ağlara doğru bir değişim ve dönüşümü de içermektedir. Yaşam örgüsünün bir parçası olduğumuz ile ilgili derin çevrebilimsel farkındalığımız var ise tüm yaşayan doğaya özen göstereceğiz.
ERGENE HAVZASININ GENEL TANIMI
Ergene Havzası, Trakya’nın tam ortasında yer almakta olup Kuzey Marmara Havzası, Meriç Havzası ve Bulgaristan sınırı ile çevrilidir. Ergene Havzası, Türkiye’de mevcut 13 çökelme havzasından birisidir. Havza coğrafi bakımdan denize kapalı bir havza şeklindedir.
Ergene Havzası 26 derece 35’ 33” – 28 derece 11’ 20” boylamları ile 40 derece 35’ 33” – 42 derece 06’ enlemleri arasında yer almaktadır. Ergene Havzasının doğu-batı uzunluğu 160 km, kuzey-güney uzunluğu 140 km olup, havza yüzölçümü 10730 km2 dir. Ergene Havzası Tunca Nehrine katılan Pravadi Deresi ve Meriç Nehrine katılan İskender Deresinin toplam havza alanı 1494585 ha’dır. Bu alan Doğu Trakya’nın %63’üdür.
Ergene Havzasının kuzeyinde Kuzey Trakya dağlık kütlesi, güneyinde Güney Trakya tepelik arazisi ile Güney Trakya dağlık kütlesi yer almaktadır. Havzanın %72.64’ünü tarıma elverişli topraklar oluşturmaktadır. Geri kalan %27.36’sını ise ormanlar, fundalıklar, kayalıklar, yerleşim yerleri, sanayi alanları ve göl yüzeyleri teşkil etmektedir. Büyük ölçüde dağlık ve platoluk bir alan görünümünde olan havzada toprakların % 20.87’si dağlık, %13.33’ü ova, %65.66’sı dalgalı yapıda ve %0.14’lük çok küçük bir bölümü ise yayla karakterli alanlardır.
DSİ’nin raporunda Ergene Havzasında ekonomik olarak olarak sulanabilecek alanın 500.000 ha olduğu bildirilmiştir. Bu alanın ancak 123.828 ha’ı sulanmaktadır. Sulanan alanda kullanılan su miktarı 1.202.380.000 m3/yıl’dır. Ergene Havzasının yeryüzü şekilleri ve jeolojik yapısı, gölet yapımına son derece elverişlidir. Ergene Nehrinin 152 kilometrelik kısmında yatak ıslahı öngörülmüştür.
ERGENE HAVZASI HARİTASI

HAVZANIN JEOLOJİK YAPISI
Ergene Havzası bir dolgu sahasıdır. Jeolojik etütlere göre havzadaki dolgunun kalınlığı 500 m kadardır.
Ergene Havzasının kuzey kısmı IV. , orta ve güney kısmı III. , batı kısmı ise II. Derecede deprem bölgesi içerisinde bulunmaktadır. Bölgede herhangi bir sismik merkez mevcut olmayıp, havza Marmara Denizi çukurlarından başlayıp, Şarköy üzerinden Saros Körfezine uzanan dislokasyon hattındaki depremlerden etkilenmektedir.
ERGENE HAVZASI ARAZİ YAPISI VE ARAZİ KULLANIMI
Bölge toprakları topografik olarak tarıma elverişlidir. Başlıca ürünler buğday, çeltik ve ayçiçeği olmak üzere çeşitli kuru ve sulu tarım yapılmaktadır. Ergene Havzasında toprakların 21.881 ha’ında çok şiddetli, 126.324 ha’ında şiddetli erozyon etkilidir. Ergene Havzası kuzey ve güneyden oldukça yüksek dağlarla çevrili bulunduğundan, etrafındaki arazilere göre daha az yağış almaktadır. Istranca Dağlarının yüksek kesimleri boyunca başta meşe ve kayın olmak üzere geniş bir orman örtüsü yer alır. Ergene Havzasını kaplayan Antropojen step sahasının büyük bir kısmı ise ağaçtan yoksundur.
Havzanın arazi kullanımına ait bir sınıflandırma aşağıdaki çizelgede verilmiştir.

ERGENE HAVZASI SU KAYNAKLARININ DURUMU
Havzanın en önemli yerüstü su kaynağı Ergene nehri ve yan kollarıdır. Havzanın ortasından geçmekte olan Ergene Nehri, Tekirdağ’ın Saray ilçesinin kuzeyindeki Yıldız dağlarının 312 rakımlı Taşpınar tepesi civarındaki kaynaklardan doğup Ergene deresi olarak güneye doğru akarken Çerkezköy’den gelen Çorlu suyu ile birleştikten sonra Ergene nehri adıyla batıya doğru akışını sürdürmektedir. Uzunköprü ilçesinin 40 km güneybatısında Meriç-Adasarhanlı köyü yakınında 7 m kotunda Meriç nehri ile birleşmektedir.
Ergene deresi Yıldız dağlarındaki membadan Çorlu suyu ile birleşim yerine kadar 91 km, Ergene Nehri adını aldıktan sonra Meriç nehri ile birleştiği yere kadar ise 194 km olmak üzere toplam nehir uzunluğu 285 km’dir. Ergene nehrinin drenaj alanı 10730 km2 olup, yıllık ortalama debisi 27.270 m3/sn’dir.
Ergene nehrinin en önemli kolları ise; Çorlu suyu, Sulucak deresi, Lüleburgaz Deresi, Şeytan dere, Teke dere, Ana dere ve Hayrabolu deresidir.
Çorlu Suyu: Çerkezköy’ün doğusundan doğarak Boyacıçatağı, Lefka ve Paşa deresi ile birleşip Çerkezköy’e varır. Çorlu’nun kuzeyinden geçtikten sonra Marmaracık ve Kütüklü derelerini alır ve Muratlı’nın kuzeyinden Ergene’ye karışır. Su toplama havzası 1319 km2 uzunluğu 62 km’dir
Hayrabolu Deresi: Güney-kuzey yönünde akan Hayrabolu deresi, Hayrabolu ilçe merkezinden geçer ve kuzeyde Karakavak civarında, Ergene nehrine karışır. Uzunluğu 96.3 km, debisi 4.88 m3/sn’dir.
Sulucak Deresi: Istranca dağlarının güney yamaçlarındaki sergen bucağı yakınlarından kaynaklanan dere, Ovacık köyü yakınında Ergene Nehrine karışır. Hayli uzun (55 km) olmasına karşın yaz aylarında kurumaktadır.
Ana Dere: Istranca dağlarının Vize’nin kuzeyinde kalan kesimlerinden kaynaklanan dere, daha sonra Pehlivanköy yakınlarında, Ergene nehrine karışır. Yıllık ortalama debisi 0.585 m3/sn’dir.
Lüleburgaz Deresi: Istranca dağlarının güney yamaçlarından doğmakta ve Celaliye dere ile Poyralı dereyle birleştikten sonra, Katrancı yakınlarında Ergene nehrine karışır. Su toplama alanı 633 km2, uzunluğu 58 km olan derenin ortalama debisi 0.905 m3/sn’dir.
Babaeski (Şeytan) Deresi: Istrancalardan kaynaklanır. Babaeski’den sonra Kuştepe köyü yakınından Ergene’ye karışır. Su toplama alanı 762 km2, uzunluğu 60 km olan derenin ortalama debisi 2.54 m3/sn’dir. Yaz aylarında kurumaz, ancak suyu azalır.
Teke Deresi: Ergene nehrinin büyük kollarından biridir. Ana kolu sık sık taşkınlara sebep olan Süloğlu deresidir. Su toplama alanı 2459 km2, uzunluğu 80 km olan dere, Istranca dağlarının batısından kaynaklanır. Pehlivanköy’ün doğusunda Ergene’ye karışır. Akarsuyun debisi, 13 m3/sn’ye çıkabilmektedir.
Ergene Havzasının yer altı suyu potansiyeli yıllık ortalama 343.2 hm3 olup, bu sayının 211.7 hm3’ü içme sanayi suyuna tahsis edilmiştir. Ayrıca 46 adet sulama kooperatifine ait 347 adet kuyudan 15.585 ha alanın sulanması gerçekleştirilmektedir. İklimin yer altı sularına etkisi daha çok yağışlarda görülmektedir. Yağışların etkisiyle akiferlerdeki su miktarları artmasına rağmen derin kuyulara yağışın bir etkisi olmamaktadır. Ergene havzası akiferleri Lüleburgaz-Ahmetbey Bölümü ve Çerkezköy-Havsa-Hayrabolu bölümü olmak üzere 2 kısma ayrılır.
ERGENE HAVZASI NÜFUS, EKONOMİK VE SOSYAL DURUMU
Ergene havzasında; Kırklareli ili ve Kofçaz, Pınarhisar, Vize, Lüleburgaz, Babaeski, Pehlivanköy ilçeleri, Tekirdağ ili ve Çorlu, Çerkezköy, Saray, Muratlı, Malkara, Hayrabolu ilçeleri, Edirne ili ve Süloğlu, Havsa, Uzunköprü ilçeleri yer almaktadır.
Ayrıca İstanbul iline bağlı Hallaçlı, Sayalar ve Çayırdere köyleri bulunmaktadır.
Ergene Havzasında yer alan il ve ilçelerin 2010 yılı nüfus sayımı sonuçları aşağıdaki tabloda verilmiştir. (DİE, 2010)
Havzada okulsuz köy olmadığı gibi okuma yazma oranı da çok yüksektir. Kültür durumu Türkiye ortalamasına göre çok iyi düzeydedir.
Havzadaki en önemli aktivite tarım olup, yörede en çok ekilen ürünler buğday, ayçiçeği, şeker pancarı, mısır, çeltik, kabak çekirdeği, karpuz ve sebzedir.
Ergene Havzasında sanayi her geçen gün büyük bir hızla artmaktadır. Çerkezköy’de organize sanayi sitesinde tekstil, beyaz eşya, elektronik eşya ve boya fabrikaları bulunmaktadır. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesinde ağırlık tekstil ve kimya sanayinde olmak üzere 125 adet tesis yer almaktadır. Çorlu ile Lüleburgaz arasındaki D100 karayolunun etrafında yer alan ağır organize sanayinde tekstil, cam, kağıt, metal, yağ, gıda, der, kimya fabrikaları bulunmaktadır. Ergene Havzasının çeşitli yerlerinde çok sayıda un fabrikası, süt işleme tesisleri ve küçük çapta atölyeler de yer almaktadır. Türkiye’nin en büyük serbest bölgesi olan Avrupa Serbest Bölgesi, Tekirdağ ili Çorlu ilçesinin Velimeşe mevkiinde kurulmuş olup Ergene Havzası sınırları içindedir.
Havzada linyit, mermer, dolamit ve kil gibi bir çok maden vardır. Ayrıca yer altı zenginliği olarak Pınarhisar civarında çimento hammaddesi bulunmaktadır.
Ergene Havzasının ticari ürünlerini, tekstil, şişe, cam, çimento, beyaz eşya ve tarım araçları teşkil etmektedir. Havzada TEM ve D100 karayolları geçtiği için Çorlu, Çerkezköy, Lüleburgaz gibi ilçelerde ticari amaçlı turizm yapılmaktadır. Havzada Kayalıköy, Kırklareli, Süloğlu ve Karaidemir baraj göllerinde ve göletlerde balıkçılık yapılmaktadır.
ERGENE HAVZASINDA SANAYİ
Bölgede yer alan sanayi tesislerinin kurulmasının başlıca sebepleri şunlardır:
 Bölgenin İstanbul’a yakınlığı
 Uygun ve yeterli büyüklükte arazi temini kolaylığı
 Ulaşım imkanlarının uygunluğu
 Organize sanayi bölgelerine ve serbest bölgelere tanınan imtiyazlar
 Tarım topraklarında verimliliğin azalması
 Pazara yakınlık ve hammadde temini kolaylığı
İstanbul-Edirne D100 (eski E-5) karayolu civarında Çorlu’dan Lüleburgaz’a kadar olan alan, Çerkezköy ilçesi, Çorlu-Çerkezköy yolu civarı, Büyükkarıştıran-Muratlı yolu civarı sanayinin özellikle yoğun olduğu alanlar aşağıda gruplandırılmıştır.
 Grup : Çorlu-Velimeşe-Yulaflı-Veliköy-Çerkezköy-Saray arası
 Grup : Çorlu-Tekirdağ yolu üzeri
 Grup : Çorlu-Türkgücü köyü yolu üzeri
 Grup : Çorlu-Büyükkarıştıran-Vakıflar-Misinli Köyü-Lüleburgaz arası
 Grup : D100 karayolu-Evrensekiz-Ahmetbey Beldesi arası
 Grup : Uzunköprü-Keşan arası
 Grup : Kofçaz-Kırklareli-Merkez-Kavaklı Beldesi arası
ERGENE HAVZASINDA TEKSTİL VE KONFEKSİYON SANAYİ
Türkiye’deki tekstil işletmelerinin önemli bir bölümü Tekirdağ ili sınırları içerisinde faaliyet göstermektedir.
Bölgede özellikle 1990’dan sonra tekstil sektöründe yoğun bir gelişme yaşanmıştır. Bu nedenle ekonomisi gün geçtikçe tarıma dayalı bir yapıdan, sanayi ve hizmet sektörü ağırlıklı bir yapıya dönüşmektedir. Bölgede toplam 329 adet tekstil işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmelerin 239 tanesi Tekirdağ ili Çorlu, Çerkezköy ve Muratlı ilçelerindedir.
Ergene havzasındaki sanayi kuruluşlarının illere göre sektörel dağılımını gösteren tablo aşağıdadır.
ERGENE NEHRİNİN KİRLİLİĞİ
Trakya’da 10730 km2’lik bir drenaj alanına sahip olan Ergene Havzasının sularını, doğudan batıya Ergene Nehri toplamaktadır. Özellikle yer altı suyu kullanımının arttığı yaz aylarında nehirdeki kirlilik çok üst seviyelere çıkmaktadır. Ergene Nehri’nin en öenmli kollarından biri olan Çorlu Suyu, Çerkezköy, Kızılpınar, Veliköy, Velimeşe, Çorlu ve Muratlı Belediyelerinin evsel atık suları ile Çerkezköy, Çorlu, Muratlı ilçeleri sınırları dahilindeki değişik sektörlere ait sanayi kuruluşlarının evsel ve endüstriyel arıtılmış ve arıtılmamış atık sularını toplamaktadır. Çorlu suyu ve Ergene Nehrine evsel ve endüstriyel kökenli günde ortalama 80.000 m3 atıksu deşarj edilmektedir.
Ergene nehrini besleyen kollar üzerinde sulama ve kullanma göletlerinin bulunması debiyi düşürmekte ve doğal yenilenmeyi azaltmaktadır. DSİ XI. Bölge Müdürlüğü’nün ilgili birimlerince, Ergene nehri ve yan kolu Çorlu suyu 1981 yılından bu yana, fiziksel ve kimyasal parametreler açısından incelenmektedir. Ergene Nehrinde 7 ayrı istasyonda yılda iki kez alınan su örneklerinde yapılan kimyasal incelemeler sonucu, Çorlu suyu Çerkezköy girişinde I-II. Sınıf sulama suyu niteliğindeki nehir suyu, sürekli kirletilerek Uzunköprü’de V. Sınıf (kullanılamaz) sulama suyu niteliğine ulaşmaktadır.
Örnek alma istasyonları ve yerleri aşağıda belirtilmiştir:
 Çorlu suyu, Çerkezköy sanayi girişi (Çorlu suyu başlangıç noktası)
 Çorlu suyu, Çerkezköy sanayi çıkışı (Velimeşe beldesi)
 Ergene deresi, Çorlu köprüsü (Ulaş beldesi)
 Ergene nehri, İnanlı (İnanlı köyü)
 Ergene nehri, Lüleburgaz (Lüleburgaz tren istasyonu arkası)
 Ergene nehri, Alpullu (Alpullu yeni köprü ayağı)
 Ergene nehri, Uzunköprü (Uzunköprü ayağı)
ERGENE NEHRİNİN KİRLİLİK KAYNAKLARI
Türkiye’deki endüstrileşme hareketleri sonucu, 1973 yılından itibaren Trakya ve çevresinde organize sanayi bölgeleri kurulmaya başlanmıştır. Bunun sonucu olarak, artan sanayi ve nüfus yoğunluğu özellikle Ergene havzası ve havzaya ismini veren Ergene Nehri çevresinde önemli boyutlara ulaşan çevre kirliliğine yol açmıştır. Bu kirlilik evsel ve endüstriyel kaynaklı atık suların arıtılmaksızın veya yetersiz arıtma sonucu nehre deşarj edilmesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca tarım ilacı ve gübre kullanımı ile kirlenmiş tarımsal kaynaklı atık sularda yüzeysel akış ile nehir yatağına ulaşmaktadır.
Ergene Havzası önemli bir tarım alanıdır ve Ergene nehri eskiden beri tarımsal su temini için kullanılmıştır. Yararlı kullanım sıralamasında sulama suyu temini ilk sırada gelmektedir. Ancak günümüzde atık suları uzaklaştırmak için kullanılmaktadır. Nehrin yeniden sulama suyu teminine uygun hale getirilmesi gereklidir.
Bitkilerin sulanması ve çiftlik hayvanlarına içme suyu sağlanması gibi tarımsal amaçlarla kullanılan suların belli kalite kriterlerine sahip olması gerekir. Kirlenmiş suların sulamada kullanılmasını engelleyen en önemli unsur askıda katı madde miktarıdır. Bu miktarın yüksek olması halinde sulama sisteminde tıkanmalar ortaya çıkmaktadır. Özellikle böyle suların yağmurlama sulamada kullanılması durumunda koloidal partiküller yapraklar üzerinde birikerek fotosentez aktivitesini azaltabilir ve ürünün görünüşünü olumsuz yönde etkiler. Ayrıca sulama suyundaki askıda katı maddelerin yüksek konsantrasyonları borulardaki suyun akışına, yağmurlayıcılara, damlatıcılara ve hidrolik yapılara zarar verebilir. Ancak askıda madde miktarı 50 mg/l olması durumunda damla veya mikro sulamada kullanabilir.
Bunun yanında bitki sulaması için kullanılacak suların iletkenlik, pH ve tuz miktarı da çok önemlidir. Yüksek ve çok düşük pH düzeyleri bitkiler için olumsuzdur. Bu yüzden sulama sularında pH oldukça önem taşır ve pH değerinin bitkilerin besin elementlerini rahatlıkla alabileceği ve bitkilere Zaralı olmayacağı düzeyde olması gerekir. Bitki sulama sularında iletkenlikte çok önemlidir. İletkenlik suların içinde bulunan tuzların ve iyon miktarlarının bir göstergesidir. İletkenliğin yüksek olması bu sularda tuz miktarının yüksek olduğunu veya tuzluluğa yol açan iyonların fazla olduğunu gösterir. Evsel ve endüstriyel atık suların yüzeysel sulara deşarjı sonucu bu sulardaki tuz konsantrasyonları yükselir ve tuz içeriği fazla olan bu suların sulamada kullanılması problem oluşturmaktadır. Bu nedenle sulama sularının elektriksel iletkenliklerinin yüksek olmaması gerekir, ama en fazla 300 mikromhos/cm kadar olabilir.
EVSEL KİRLETİCİ KAYNAKLAR
Ergene havzasının sanayi bölgelerinin yoğun olduğu yerleşim yerlerinin nüfusları da, sanayiye paralel olarak işgücü ihtiyacını karşılayan göçler nedeniyle ülke ortalamasının üstünde artış göstermiştir. Havzadaki yerleşim alanlarından kaynaklanan evsel nitelikli atık sular halihazırda doğrudan veya dolaylı yollarla Ergene Nehri ve yan kolları olan derelere ulaşmaktadır. Derelerin su kalitesi de bu sonucu doğrulamaktadır.
Ergene havzası sınırları içinde yer alan yerleşim alanlarından kaynaklanan evsel atık suların, ilçelere göre atık su miktarı, atık su uzaklaştırma yöntemi ve atık su deşarj noktalarının dağılımı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
ENDÜSTRİYEL KİRLETİCİ KAYNAKLAR
Ergene havzasındaki sanayilerin atık su miktarları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
TEKSTİL SANAYİ ATIK SULARININ ÖZELLİKLERİ
Tekstil sanayi, doğal veya sentetik liflerden iplik, sonraki safhalarda hem bez ve daha ileri aşamada konfeksiyon üreten bir sanayidir. Tekstil sanayinde, üretilen ürünün çeşitliliği ve kullanılan hammaddelerin farklılığı sebebiyle, çok karışık ve değişik atıklar oluşmaktadır. Atık sular organik madde olarak boya, nişasta ve deterjan içerir, ayrıca yüksek konsantrasyonlarda çözünmüş inorganik tuzlar, ağır metaller, fenoller ve renk mevcuttur. Askıda katı madde miktarı yüksektir.
Pamuk sanayi boya ünitesi atık sularında, bol miktarda zehirli madde ve ağır metal kalıntısı da rastlanmaktadır.
DERİ SANAYİ ATIK SULARININ ÖZELLİKLERİ
Deri sanayi gerek dünyada gerekse Türkiye’de ekonomik açıdan önem taşıyan ancak çok önemli kirlenme sorunları olan bir sanayi koludur. Derinin işlenmesi geleneksel yöntemler ile yapıldığı zaman, büyük miktarda su tüketilmektedir. Deri sanayi atık suları organik bileşikli kirlilikler arasında önemli bir yer tutar. Atık sularında proses kaynaklı sülfür, krom, organik madde, yağ ve gres, askıda katı madde, azot ve çok çeşitli kimyasallar bulunmaktadır.
TRAKYA’NIN VE ERGENE NEHRİNİN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK BİR BAKIŞ
Trakya’da çevre şartlarının, son 10 yılda insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmış olduğu, artık inkar edilemeyecek kadar gerçektir. Bu gerçeğin temelinde yatan neden ise en acımasız şekliyle çarpık sanayileşmedir. Yıllardan beri karşılaşılan planlama eksikliği, yörenin verimli topraklarının amaç dışı kullanılmasına sebep olmuştur. Bu amaç dışı kullanmanın sonuçları yörede hava, toprak ve su kirliliği şeklinde kendini göstermektedir.
Ama daha da önemlisi, kafa kirliliği tüm bu kirliliklerin ana kaynağı olarak görülmektedir. Kafa kirliliği, insanın düşünce ve davranışlarını etkileyen, akılcı ve planlı hareket etmeye engel olan durumların tümünü kapsamaktadır.
Çarpık sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan göç tablosu, iş ve aş sağlandığı iddiasıyla bizleri sorumsuzca bir kirlenmenin pençesine itmiştir. İnsanların iş sahibi olup aç kalmaması ne kadar önemliyse tüm bunların sağlıklı bir ortamda gerçekleşmesi de en az bunlar kadar önemlidir. Şu anda Çorlu-Çerkezköy-Muratlı-Lüleburgaz “şeytan” dörtgeni diye tanımladığımız alanda, 1500 civarında fabrika konuşlanmıştır ve her gün yer altından çektikleri ortalama 5 milyon m3 suyu geri dönüşümü olmaksızın kullanmaktadırlar. Bu sorumsuzluk neticesinde, Çorlu belediye başkanının da ifade ettiği gibi Çorlu’da yer altı su hacminin potansiyeli 10 yıla kadar gerilemiştir. Benzer sıkıntılar bölgenin tümü için varsayılabilir. Yani böyle giderse susuz bir gelecek bizleri beklemektedir.
TRAKYA’DA ÇEVRE KİRLİLİĞİ TEHDİDİ VE SANAYİCİ-DEVLET BAKIŞI
Bölgede, canlı hayatını ve doğal kaynakları tehdit eden bir çevre kirliliğinden söz edilebilir mi yerine bölgede canlı hayatından söz edilebilir mi diye sormak daha doğru olacaktır. Çünkü gelinen noktada, canlılığın ve doğal yaşamın kaynağı Ergene Nehri yok olmaya mahkum edilmektedir.
Ergene Nehri doğduğu noktada içilebilir temizlikte iken söz konusu kirlenme sonucu canlı hayatını tehdit eden bir boyut kazanmaktadır. Ergene nehri yatağında meydana gelen taşkınların yanı sıra fabrikaların arıtma tesislerini çalıştırmak yerine kimyasalları sorumsuzca nehir yatağına bırakmalarının ağır faturasını kanser oranlarındaki artışa ve ayrıca çiftçinin ürün kayıplarında görebilmekteyiz. Bunun yanı sıra aynı kimyasalların Ergene Havza zeminin geçirgenliği nedeniyle yer altı sularına karışması su kaynaklarımızı tehdit etmektedir. Bu tehdit bazı kasaba ve köylerimizde o kadar açıktır ki içme suları kirlenme sebebiyle kullanılamamaktadır.
Sanayi kuruluşları ya da devlet kurumları açısından bakıldığında ise çözüme yönelik adımların yetersiz ve çoğu zaman da göstermelik oldukları görülmektedir. Kısa vadeli karlar uğruna sorumsuzca davranmaktan çekinmeyen ve çeşitli yönetim kademelerindeki kişilerle sırf bu karlar uğruna farklı ilişkilere girenle, aile fertlerinden birinin başına çevre kirliliği kaynaklı bir hastalık gelse nasıl hissederlerdi sorusu oldukça önemlidir. Bir de buna kanun koyucuların görevlerini yapmadıklarını eklersek sonuç halkın ve tüm canlıların zararına olmaktadır. Toplumsal sorunlar ile mücadelede takınılması gereken tavır, kendilerini başkalarının yerine koymak olmalıdır. Yukarıda da değindiğimiz gibi kafa kirliliği sebebiyle insanoğlu bencilleşmiş ve sistemli düşünmekten uzaklaşmıştır. Dünyada susuzluk ve kuraklık gibi önemli sorunlar zinciri söz konusuyken suyu sorumsuzca israf edip verimli toprakları amaç dışı kullanmanın açıklaması ancak sistemli düşünmekten uzaklaşmış beyinlerde bulunabilir. Ama zaman artık tespit yapma zamanını çoktan geçmiştir; çünkü dünya ve ülkemiz damlaya damlaya çöl olmaktadır.
BÖLGEDEKİ SANAYİ TESİSLERİ VE RİSK POTANSİYELLERİ
Trakya bölgesi çoğunlukla 1. ve 2. Sınıf tarım topraklarından oluşmaktadır. Ayrıca Ergene havzası yönetmeliklere göre Türkiye’nin verimli sulak alanları içinde önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle de yörede konuşlanan sanayi tesisleri kesinlikle uygun sanayi kolları değildir. Fabrikalaşmanın uygun sanayi kollarında olmayışının yanı sıra planlamanın eksikliği de bölge için oldukça büyük bir tehdit unsuru olmuştur.
Su savaşları, kıtlık ve açlık gibi sorunlarla karşı karşıya bulunan dünyada, verimli arazileri amaç dışı kullanmak kesinlikle akılcı bir hareket değildir. Bu kıymetli toprakların planlanması noktasında gelecek nesiller düşünülerek öncelikle israftan kaçınılmalı ve en önemlisi de insana saygı ilkesinden taviz verilmemelidir. Ancak bu şekilde bölgedeki risk potansiyeli en aza indirilebilir.
TEMİZ BİR ERGENE NEHRİ VE TEMİZ BİR ÇEVRE İÇİN
Çözüm için öncelikle Ergene’nin kamunun malı bir nehir, bölgemiz için çok önemli bir su kaynağı olduğunun bilincine varmalıyız. Bu bilinç doğrultusunda bölgenin geleceğini anayasa ve yönetmeliklerde öngörüldüğü şekliyle yeniden planlamamız gerekmektedir. Bunun için Trakya’nın krokisine yani Trakya Üniversitesi ile Çevre Bakanlığı arasında 1999 yılında imzalanan Ergene Eşgüdüm Protokolü neticesinde ortaya çıkan Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı’na uyulmalı ve planlama onun veya bunun çıkarı için değil, toplumun tüm kesimleri adına olmalıdır.
Akademisyenlerin ortaya koyduğu üzere, bölge toprakları orman-mera-tarım arazileri olarak birbirini tamamlayan ekolojik bir kuşağın parçasıdır. Bu üç toprak yapısını bünyesinde bulunduran ender toprak parçalarına sahip bölgenin verimliliğinin korunması oldukça önemli bir görevdir. Bu bağlamda, yapılabilecekleri birkaç noktada toparlamak gerekirse öncelikle Ergene Havzasının ağaçlandırılması çok önemli bir hizmet olarak karşımızda durmaktadır. Nehir yatağının kenarlarında gerçekleştirilecek ağaçlandırma faaliyetleri ile nehirde oluşacak asit buharlaşması önlenerek asit yağmurlarının oluşmasını engellemek de mümkün olacaktır.
Öte yandan Trakya’nın Karadeniz kıyısının yani bölgedeki canlı hayatının asıl kaynağı olan Balkanların koruması da son derece önemlidir. Bilindiği gibi İstanbul’un su ihtiyacının bir bölümü Balkanlardaki Istranca derelerinden karşılanmaktadır. Suya oldukça fazla ihtiyaç duyulan dönemde bir taraftan bu şekilde projelerle su ihtiyacı karşılanmaya çalışılırken diğer yandan mevcut su kaynaklarının ve oksijen kaynağı orman arazilerinin kirletilmemesi adına yöre, örneğin, çimento fabrikalarına kesinlikle izin verilmemelidir. Ayrıca devletin kurumu Devlet Su İşleri’nin su kuyularıyla ilgili olarak yasalara uygun tavır takınması şarttır.
Yukarıda sözünü ettiğim planlama ışığında, yöredeki çarpık sanayileşmeyi biraz olsun düzeltebilmek adına benzer sektörleri sanayi mahalleleri halinde bir araya toplayıp kirliliklerini en aza indirgeyecek planlamalar yapmalıyız. Bu noktada yıllardır anlatmaya çalıştığımız Dev Boru Hattı projesi oldukça önemlidir. Bu proje ile sanayi kuruluşlarının arıtma tesislerinin inşa edilip çalıştırılarak bunların bir boru hattı (atık kanalı) ile birbirlerine bağlanması ve bu şekilde Ergene Nehri’ne arıtılmış suların verilmesi imkanı doğacaktır. Benzer sektörlerin birbiriyle bütünlüğünün sağlanmasını Ergene Nehrine paralel bir boru hattıyla birlikte tasarladığımızda kirlilikle mücadele noktasında önemli yol kat edilmiş olacaktır.
Dev Boru Hattı projesi ile birlikte yörenin farklı sektörler için cazibeli hale getirilmesi şarttır. İstanbul ile Avrupa arasında oluşu sebebiyle farklı çıkarlara hizmet eden yörenin tarımı dışlamayan en azından tarıma dayalı doğaya saygılı sanayi kollarıyla düzenlenmesi şarttır. Çünkü Türkiye artık kendi kendine yetmek bir kenara, tarım ürünü ithal etmeden ayakta bırakılmayan bir ülke halini almıştır. Bu durumu tersine döndürebilmek için öncelikle tarıma elverişli alanların tarımda verimlilik adına bilimsel çalışmalara uygun şekilde planlanması gereklidir.
Tüm bu planlamaların diğer bir yönü de sanayicinin mağduriyetinin önlenmesi noktasında olmalıdır. Örneğin bir arıtma tesisini çalıştırmanın sanayi kuruluşunun maliyetini arttırarak özellikle uluslararası pazardaki rekabet gücünü azalttığı ediliyorsa bunun çözümü ucuz enerjide aranmalıdır. Bu noktada yetkililerin sanayicinin ve kamunun çıkarlarını dinleyerek ortak paydada çözüm arayışına girmesi şarttır.
Arıtma tesisleri, Trakya’daki belediyeler için de önemli bir sorundur. Şöyle ki ilçe sınırları içinde verilen temizlik hizmeti neticesinde biriken evsel atıklar arıtılmaksızın Ergene Nehri’ne bırakılmaktadır. Bu da kuşkusuz bölge genelinde sıkıntı yaratmaktadır. Bu sorunun çözülmesi noktasında her belediyenin bünyesinde çalıştırılacak biyolojik ve kimyasal arıtma tesisleri inşa edilmelidir.
Son olarak da bölgedeki tarımsal üretimin niçin önemli olduğu noktasında bir örnek vermek yerinde olacaktır. Küresel ısınmanın açık bir tehdit olduğu günümüzde karbondioksit-oksijen dengesinin korunması oldukça önemlidir ve bunun için şeker pancarı gibi bitkilerin yetiştirilmesi sadece tarım ve hayvancılık adına değil, doğadaki dengenin korunması açısından da önem arz etmektedir. Çünkü şeker pancarı oksijen üretimine katkısı yadsınamayacak bir bitkidir; ancak çeşitli nedenlerle yöredeki üretimi kotalarla sınırlandırılmış da bir bitkidir. Bu tip yanlışların sonuçları, yalnızca bölgenin değil Türkiye’nin ve belki de dünyanın dengesi açısından değerlendirilmelidir.
SONSÖZ TRAKYA DİRENİYOR
“Daha iyi günler gelecek” beklentisi bitmiştir. Hayır gelmeyecek. Sınırları olan dünyamızda henüz sınırlara ulaşılmıştır. İnsanoğlu özellikle son 200 yılda doğal kaynaklarımızı tüketti, hep har vurup harman savurdu. Artık farklı koşulların hüküm sürdüğü bir dünyadayız. Tek bir örnekle durumu açıklamak yeterlidir kanımca; Bilim insanları karbondioksit atmosfer güvenilir üst sınırını 350ppm olarak belirtmektedir. Şu anda atmosferimizdeki bu değer 390ppm’dir. İklim değişikliklerini önlemek, hızını kesmek için hiç zaman yitirmeden bu değeri 350 düzeyine indirmek gerekmektedir. Eğer otomobil kullanma çılgınlığımızı, tüketim alışkanlığımızı,fosil yakılarına dayalı yaşam lüksümüzü sürdürüyorsak, “belamızı arıyoruz” demektir.
Artık dünyada kalan son tarım topraklarına yönelik planlar devreye girmiştir. Yerel çözümlere, yerel ve küçük ölçekli gıda üretimi önerilerine, yerel küçük ölçekli ve doğal enerji çözümlerine itibar etmeyen şirketler dünyaya adeta saldırıyorlar. Eğer nüfus artışı, sanayileşeme, kirlilik, gıda üretimi ve kaynak tüketimi bu hızla sürerse dünya sınırına çeyrek yüzyıla varmadan ulaşılabilir.
Küreselleşme; bir yönüyle yaşadığımız yüzyılın acımasızlığını ve emperyalizmin yeni yüzünü anlatan bir tanımlama anlamı da taşımaktadır. Özellikle yaylımcı güçler yaşadığımız yüzyılda yeni plan ve projeler üreteceklerdir. “Atlantik ekonomisi” denilen Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’dan oluşan eski “ekonomik dünya”ya yenileri eklenmiştir. Yaklaşık 50 yıldır bilimsel ve teknolojik gelişme sonucu, bilişim teknolojilerine bağlı olarak ve değişen ekonomik anlayışla dünya adeta birleşmiştir. Çin, Japonya, G. Kore, Hindistan ve bazı Arap ülkeleri yayılmacılığın yeni devletleridir. Ancak temel amaç aynıdır; Sömürgecilik.
Oysa Türkiye tarım toprakları açısından zengin bir ülke değildir. Türkiye topraklarının %34’ü tarım arazisidir. Ancak ülkemizin bazı coğrafi bölgeleri, özellikle Trakya topraklar tarıma son derece uygun olup verimlilik oranı çok yüksektir. Orta Anadolu’da 1 birim toprak kaybı Trakya’da 3-4 birimlik kayıptır. Verimlilik açısından Trakya toprakları, örneğin; Konya, Niğde ya da Eskişehir arazilerinden 3-4 kat daha verimlidir. Trakya topraklarının %74’ü tarım topraklarıdır, eğer buna marjinal tarım toprakları da eklenirse bu oran %82 gibi muhteşem bir orana çıkmaktadır. Bir başka açıdan bakıldığında, Trakya topraklarının %74’ünde stratejik ürün olan buğday veriminde Türkiye ve dünya verim ortalamasının üstünde bir verim elde edilmektedir. Yine Trakya’da Türkiye ayçiçeği üretiminin %63’ü, pirinç üretiminin %44’ü, buğday üretimin %9’u gerçekleşmektedir. “İnsan eksen insan biter” denilen Trakya topraklarının bu verimliliği diğer yanda Trakya sularının niteliğine ve yeterliliğine bağlıdır.
Ergene havzası Trakya sularının merkezini oluşturmaktadır. Trakya’daki yüzey suları ve yer altı suları büyük oranda Ergene havzasındadır. Suya dayalı ve kirletici sanayinin Trakya’ya ve Ergene havzasına naklinden sonra Trakya toprakları ve Ergene nehri can çekişmeye başlamıştır. Kaçak sanayileşme ve kontrolsüz su kullanımı, atık suların arıtmasız deşarjı, yer altı sularının 30 yılda 20-50 metre daha derine inmesi bu coğrafyanın en büyük sorunu olmuştur. Ergene nehri sanayi lağımı haline gelmiştir. Trakya sularının İSKİ marifetiyle İstanbul’a taşınması da adeta tüy dikmiştir.
Trakya toprakları Türkiye ortalamasının %2.3’ünü oluştururken tarım topraklarının %8.2’sini kapsamaktadır. Trakya’nın faunası ve florası çok zengindir. Istrancalar, Subasar ormanları(longoz), Gala gölü ve Meriç havzası sulak alanları, Ganoslar ve Saroz özel nitelikli doğal bölgelerdir. Ergene nehri kirliliği Çerkezköy ilçesinden başlayarak tüm Trakya’yı kat edip Meriç nehri ile birlikte Saroz’a ulamaktadır. Hiçbir amaç kullanılamaz düzeyde kirlenen nehir, Saroz’da balıkçılığı da bitirmiştir. Ergene nehrinden sulu tarım yapılmamaktadır. Trakya topraklarının verimliliği düşmüştür, ürünlerde dünya standartlarını zorlayan ağır metallerin varlığı bilimsel çalışmalarla yayınlanmıştır.
Trakya’nın merkezine ve mahsuldar topraklarına uluslararası gıda ve tarım şirketleri mi getirilecektir? Atatürk’ün kurduğu tarımsal üretim çiftlikleri özelleştirilmeyle satılırken yeni çiftliliklerin sahipleri kimler olacaktır? Bizim topraklarımızda Afrika örneğine mi dönecek? Bölgede yaşayan ve bu plandan birinci derecede etkilenen halkın dilek ve istemleri göz ardı eden İstanbul’a göre planlar yapanlar Trakya’yı bitirmek üzeredir. Buna seyirci kalınamaz.
KAYNAKÇA
 Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı Projesi (EHÇDP) 2002
 Çorlu Sanayi ve Ticaret Odası Yıllığı (2002)
 Trakya’da Sanayileşme ve Çevre Sempozyumu-II Edirne (1997)
 Şeyma Ordu, Çevre Yük. Müh. , Ergene Havzasında Yüzeysel Su Kirlenmesinin Çevre Bilgi Sistemi Yardımıyla İzlenmesi Ve Kontrol Yöntemlerinin Geliştirilmesi, YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi, (2005)
 DİE 2010 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Verileri
 Prof. Dr. Osman İnci, Trakya Direniyor, Cumhuriyet Kitapları, 2010

HEMEN ÜYELİK BİLGİLERİNİ GÜNCELLE





Gizlilik Sözleşmesi