Vize Soğucak Köyü'ne Yargıdan sevindiren haber

Soğucak Köylüleri adına  Muhtar Rami BELER'in köy tüzel kişiliği adına yaşam alanlarını korumak için açtığı davada Edirne İdare Mahkemesi yapılması planlanan faaliyeti hukuka aykırı olduğunu, faaliyete başlanması halinde ise telefisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracağını belirterek, itiraz yolu kapalı kalmak kaydıyla 05/05/2016 tarihinde oy birliği ile karar verdi. Karar köyde memnuniyetle karşılanırken, Civar köylerde yapılmak istenen aynı madencilik faaliyetleri için de emsal teşkil edeceği düşünülüyor. 

Soğucak köyü Muhtarlığı   haklı talepleri,  bilimsel ve hukuksal verilerle dayanan gerekçelerle   sürece her aşamada müdahil olmuş, son olarak ta dava açmıştı. 

Soğucak Muhtarlığının gerekçelerini özetlemek gerekirse; Anayasa m. 56’ya göre ([1]), “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak, çevre kirlenmesini önlemek, devletin yükümlüğü, vatandaşların ise ödevidir.”

Zira dilekçemizin ileriki bölümlerinde açıklanacağı üzere  proje konusu Açık işletme yönteminde,ocak alanından patlatma ile yerinden sökülecek olan  kalkerin tamamı proje alanı içerisinde kurulacak olan kırma–eleme tesisinde boyutlandırılacak ve daha sonra stoklanacak olup, neticesinde bölgede hava, su, toprak kirlenecek; bununla birlikte   insanların, hayvanların, kuşların, bitkilerin, çiçeklerin, böceklerin, balıkların yaşadığı çevrenin bozulmasına,  sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkının ihlal edilmesine neticede “sağlık hakkı”, “çevre hakkı” nın özü nedeni ile Anayasa’nın 17,maddesinde düzenlenen “yaşam hakkı ”’na aykırılık oluşacaktır.

Anayasanın 17. maddesinin birinci fıkrasında ; "Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir" denilmektedir.

Buna göre kişinin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı birbirleriyle sıkı bağlantıları olan, devredilmez, vazgeçilmez temel haklardandır. Bu haklara karşı her türlü engelin ortadan kaldırılması da devlete görev olarak verilmiştir. Güçlüler karşısında güçsüzleri koruyacak olan devlet gerçek eşitliği sağlayacak, toplumsal dengeyi koruyacak ve böylece sosyal niteliğine ulaşacaktır. Bu itibarla “yaşam”ın ayrılmaz bir parçası olan manevi varlığın devamına ve geliştirilmesine aykırı iş ve işlemler, düzenlemeler kişinin "yaşama hakkı ile maddî ve manevî varlığını koruma hakları” nı zedeleyecek veya ortadan kaldıracak şekilde tesis edilmemelidir.

Atalarından bu yana, kendilerini var eden ve hepimizin ortak bir dürtü ile özlem duyduğumuz kendi memleketlerimize, doğduğumuz, yaşadığımız coğrafyaya hissettiğimiz bağlılık şeklinde bir bağlılıkla; köylerine, yurtlarına, topraklarına, tarlalarına, derelerine, dağlarına, ormanlarına, yağmuruna, suyuna, çamuruna; aşkları ile yaşanmışlıkları ile anıları ile dolu yaşam alanlarını oluşturan memleketlerine, bağlılık duymaktadırlar.

Bölgede yaşayanların manevi varlıklarını eksiksiz devam ettirebilmeleri, kendilerini eksik hissetmeden tamlık duygusu içinde manevi yanlarını geliştirebilmelerinin temeli ve devamı öncelikle varlıklarının temeli olan yaşam alanlarının bozulmadan korunmasının sağlanmasına bağlıdır. 

Yaşamlarını sürdürdükleri ve kendileri için bir bütün olan, eksildiğinde eksiklik hissedecekleri değerlerin arasında en başta gelen unsurlar; yaşam alanlarındaki peyzaj bütünlük, su, toprak, hava, doğal varlıklardır([2]) ki bu hususlar esasında Anayasanın 56.maddesinde açıklanan “sağlık ve çevre hakkı”nın ve bu haklarla bağlantılı olarak “yaşam hakkı”nın kapsamında kalan hususlardır.

Bahse konu Kırma-Eleme  inşasına başlanması ile köylülerin, evcil ve yaban hayvanlarının  yaşadıkları alanlar; aşağıda açıklanacağı üzere çevre kirlenmesine([3])uğrayacaktır. Diğer yandan yaşadıkları alanlarda peyzaj bozulması gerçekleşecektir. 10 Haziran 2003 tarih ve 4881 no.lu kanunla onaylanarak,27 Temmuz 2003 tarih ve 25181 sayılı Resmî Gazete’ de yayınlanan Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nde “insanlar tarafından algılandığı şekliyle, karakteri doğal ve/veya insani unsurların eyleminin ve etkileşiminin sonucu olan bir alan anlamına gelir” şeklinde tanımlanmıştır.

Proje alanı 1/100.000 ve 1/25.000 Ölçekli Kırklareli ili çevre düzeni planına göre proje alanı orman alanları ve Yeraltı suları besleme alanları (YAS) içerisinde yer almaktadır.. Hem orman hem de yer altı su besleme alanında kurulması planlanan tesis orman ekosistemine ve yer altı sularına zarar vereceği açıktır.  

  

 Kaynarca Beldesinde suların bulanık akması sonucu Kırklareli DAYKO Vakfı İl Temsilciliği tarafından DSİ 11. Bölgeye yapılan müracaatta “Kırklareli Pınarhisar Kaynarca beldemizin, kasaba içerisinde bulunan, içme ve tarımsal sulama  olarak  kullanılan  kaynaklarda 15 Mayıs 2015  ve  6 Haziran 2015 tarihlerinde sular bulanık akmaya başladı. Uzun yıllardan sonra görülen bulanıklık yörede yaşayanları endişelendirmiş ve tedirgin etmiştir. Kaynarca  Ergene havzasının önemli kaynaklarından olmasının yanı sıra 1/100 000 ve 1/25 000  Çevre Düzeni Planlarında yeraltı su besleme alanı olarak lejanta işlenmiştir. Bölgede bulunan kaynaklar ve çevresinde patlamalı kalker ocaklarının buna etkisi olup olmadığının, Sulardaki bulanıklığın nedenini ve halk sağlığına etkisi olup olmadığını, Yer altı suyu Besleme alanlarında ki madencilik faaliyetlerinin  kaynaklara tahribata neden olup olmadığı hakkında bilgi istenmiş,”

Tarafınızdan Verilen cevapta; “Sayın Göksal ÇİDEM; Trakya'nın kuzeyinde yüzeylenen soğucak kireçtaşlarından irili ufaklı bir çok kaynak boşalımı mevcuttur. Bu kaynakların debileri sabit olmayıp yağış ve mevsimlere göre azalır veya artar. Bu sene gerek bahar ayları ve gerekse içinde bulunduğumuz haziran ayı itibariyle bölgemizdeki aşırı yağışlar nedeniyle kireçtaşlarında ki kaynak boşalımlarında bulanıklık parametresinin arttığı düşünülmektedir. İçme suyu bulanıklığı üst limiti 5 n.t.u. 'dur. Bilgilerinizi rica ederim.” Denilmiştir.

Verilen cevapta görüldüğü üzere Soğucak bölgesinde yapılan ve yapılacak olan patlatmalı madencilik faaliyeti yer altı su besleme alanında olan tüm bölgeyi etkileyeceği açıktır.

          7 Nisan 2012 Tarih 28257 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan  YERALTI SULARININ KİRLENMEYE VE BOZULMAYA KARŞI KORUNMASI HAKKINDA YÖNETMELİĞİN 13 Maddesinde  Bu alanlarda YAS kalitesine zarar verme riski olan faaliyetlere izin verilmez… Denilmektedir.          Maddî ve manevî varlığı ile çevresel ve toplumsal ilişkileri ile sürekli etkileşim ve iletişimleriyle bir bütün olan insan; doğanın bir parçasıdır.  Toplumlar ise; insanların bir araya gelip oluşturduğu ailelerin belli bir çevrede([4]) bir araya gelmesi ve birbirleri ile kurdukları siyasal-sosyal-psikolojik ilişkiler ile oluşur.

İnsanlar; bir yandan yaşadıkları çevre ile (coğrafyanın, doğanın kendilerine sunduğu imkânlar, fırsatlar, zorluklar nedeni ile)  etkileşim içindedir, Diğer yandan da üyesi olduğu toplumla etkinlik içindedir. Bu etkinliğin kaynağı ise kendisinde toplanmış olan manevi yanıdır. Ruh sağlığı tam ve eksiksiz bir toplumsal varlığın oluşturulması, devamının sağlanması, geliştirilmesi ve korunması; öncelikle yaşamın sürdürüldüğü çevrenin sağlıklı bir ortama sahip olmasına bağlıdır. Dengeli ve sağlıklı bir yaşama ortamı; hava-su-toprak açısından kirlenmeye maruz kalmamış, barındırdığı doğal varlıkları ile bir bütün olan çevredir.

Coğrafyada yapılan her bir değişiklik, değişik sonuçlara sebep olmaktadır. Anayasanın 17.maddesinde açıklanan hakkın teminat altına alınabilmesinin yolu, işte en başta yaşadıkları çevrenin sağlıklı ve dengeli bir çevre olarak varlığını devam ettirmesinden geçmektedir.  

Yaşam alanlarının, çevrelerinin kirlenmesi, bunun sonuçları, var olan kültüre edeceği etkiler Anayasanın 17.maddesinde teminat altına alınan hakları da zedelemektedir.  

Proje, bu bölgedeki yaşayan halka ulaştırılan suyun temin edildiği su havzasının kirlenmesine ve kullanılmaz hale gelmesine sebep olacaktır. Dolayısıyla söz konusu su havzasının korunmasını sağlamak, Anayasada teminat altında olan haklarımızın zedelenmesi önlemektir.

         

Anayasa`nın 56. Maddesi : Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

Anayasanın 44. 167 ve 169. Maddelerine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasamızda orman alanları daraltılamaz ve Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez denilmektedir.

2872 sayılı Kanunun 2 nci maddesinde, "bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişme" olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ancak sürdürülebilir çevre ile sağlanabilecektir. Maddeye göre sürdürülebilir çevre, "gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecidir."

Ülkemizin de taraf olduğu 9 Ocak 1984 tarih ve 84/7601 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla onaylanarak, 20 Şubat 1984 tarih ve 18318 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan AVRUPA'NIN YABAN HAYATI VE YAŞAMA ORTAMLARINI KORUMA SÖZLEŞMESİ

Madde 3. Akit Taraflar, II ve III no’lu ek listelerde belirtilen göçmen türler için önem taşıyan ve kışlama, toplanma, beslenme, üreme veya tüy değiştirme yönlerinden göç yollarına uygun ilişki konumunda bulunan sahaların korunmasına özel dikkat göstermeyi kabul ederler., Hükmü vardır.

  Bölge yabanıl hayat bakımından oldukça zengindir. Bu proje tanıtım dosyasında da dile getirilmiştir.

     Bölgede ki faaliyetler kümülatif olarak değerlendirildiğinde Kalker, Çimento, Kil Madencilik faaliyetleri, patlatma, nakliye işlemleri nedeniyle, bölgede ki yaban hayatı sadece Soğucak köyü bölgesinde çok dar bir alanda devam etmektedir. Ayrıca faaliyet bölgesinde ki mağaralar yarasaların kışlama ve  üreme alanıdır.

        Istrancalarda taş ocaklarının açıldıkları alanlardaki fauna ve flora elementleri fütursuzca yok edilmektedir. Taş ocaklarının oluşturduğu habitat parçalanması endemik ve nesli tehlike altındaki bitki ve hayvan türlerine büyük zarar oluşturmaktadır. Istrancalar zengin ve endemik bitki ve hayvan türleri, subasar ormanları gibi nadir ve değerli doğal alanlara sahip bir cennettir ve bu cennet taş ocakları, çimento farikaları, maden işletmelerinin tehdidi altındadır.

     Üstelik bölge arıcılıkta mutlak koruma altındadır. Trakya arısı 30/06/2010  Tarih  ve 29 sayılı olurları ile  Tarım Bakanlığı tarafından mutlak korumaya alınmış olup, Yıldız dağlarının tamamına yakınında TRAKYA ARISI  koruma kapsamındadır. Ancak Proje dosyasında Tarım bakanlığının koruma kararından söz edilmemektedir.

 SU KAYNAKLARI KİRLENECEKTİR.

Prof Dr M.Doğan KANTARCI  (2011) tarafından açık maden ve taş ocaklarının çevrelerine yaptığı olumsuz etkiler aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır (Tablo 2).

Tablo 2. Açık maden ve taş ocaklarının çevrelerine yaptığı olumsuz etkiler (Kantarcı, 2011)

Taş ocağı yarmalarının etkileri

1.1. Suyun sızma/akış yollarının kesilmesi ve yarmadan su kaybı

1.2. Yarmadan buharlaşmanın toprak su kaybına ve ağaçlara etkisi

Patlatma ile oluşan sarsıntı etkileri

2.1. Suyun sızma/akış yollarının değişmesi

2.2. Deprem etkisi (yakın yerleşim alanları ve diğer tesislere etkiler

Atık/artık materyalin düzensiz yığılması

3.1. Düzensiz yığma ve yığılan materyalin göçmesi

3.2. Vadiyi kirletmek

3.3. Suyu kil ile kirletmek (deniz, göl veya derede kil kirliliği ile balık ilişkisi)

Toz etkisi (bitki yaprakları ve döllenmeye olan olumsuz etkiler)

4.1. Kırma, eleme işlemi ve yığınlardan uçan toz

4.2. Kamyon nakliyatı ile oluşan toz

Çakıl ocaklarında yıkama ve killi su sorunu

Gürültü etkisi

Arta kalan çukurun düzenlenmesi gerekliliği ve zorluğu

Trakya’da açılan taş ve maden ocaklarının önemli bir bölümü Istranca dağlarının alt eteklerinde yer alan kireçtaşı kuşağında açılmaktadır Halbuki bu kuşak kireçtaşındaki çatlak sistemi nedeniyle yeraltı sularının beslenmesi açısından son derece önemlidir. Taş ocaklarının yarmaları ya da patlatmalar çatlak sistemini bozduğu için yeraltı su beslenmelerini bozar, suyun akış yönünü değiştirir ve buharlaştırmayı arttırdığı için su kayıplarına neden olur 

         

Bu durum ayrıca,  dağlık, Ormanlık   coğrafi yapısı nedeniyle tarım ve mera   alanlarının kısıtlı olduğu bölgede yöre halkının iki temel geçim kaynağı olan Keçi-Koyun ve arı  yetiştiriciliğine    büyük zarar verecek olup,   yöre halkının  varlığını sürdürmesi imkansız olacaktır. 

 

Diğer yandan Anayasanın 169. maddesi de açık olup,  “...Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez...” Söz konusu maden projesi  ile devletin gözetimi altında olan ormanların, zarar görecek olması karşısında; Bölgede yaşayan insanların, ormanları korumakla görevli devletin bu görevini yapmaması nedeni ile de   harekete geçmeye hakları vardır.  

2872 sayılı Çevre Kanunun 3.maddesinde; çevrenin korunmasına, iyileştirmesine ilişkin genel ilkeler açıklanmış olup;

Söz konusu proje; “Çevreye” telafisi imkânsız zararlar verecek, köylülerin  yaşadıkları ve bir bütün olan “ekosistem([5])” içinde sürdürdükleri yaşamlarını geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde etkileyecektir.

          Danıştay içtihatlarına uygun olarak Anayasanın 17.maddesi, 56.maddesi, 63.maddesinden hareketle; Çevre kanunun 3/a maddesi gereği yaşadıkları çevrelerinin, köylerinin, tarlalarının, topraklarının, sularının, bir bütün olarak ekosistemin kirletilmesinin önüne geçmek, çevrelerinin, geleceklerinin, kültürlerinin,  manevi varlıklarının korunmasını sağlamak üzere Bakanlığınıza ÇED sürecinin sonlandırılması için başvuruda bulunulmuştur.

          Bu bölge, oluşumu milyonlarca yıldır devam eden çok özel bir habitattır. Yok olması durumunda, bölgeye üç beş tane ağaç dikmekle geri kazanılamayacağı, bilimsel bir gerçektir. Ancak bu yok oluş, ironik olarak bugün ekonomik gerekçelerle savunulan yatırımın, gelecekte yine ekonomik gerekçelerle insanların bölgeden göçmelerine yol açacaktır. Ayrıca madencilik faaliyetleri ile yaratılacak olan, toprak ve suyun ağır metal (arsenik, kurşun, civa, çinko, kadmiyum gibi) kirliliği, kronik hastalıklara ve özellikle de kanser hastalıklarına zemin hazırlayacaktır.

Günümüzde insanın yaşam hakkı tartışmasız en kutsal haktır. Ayrıca uluslararası bildirgelerin ve anlaşmaların güvencesi altındadır. Bölgede yıllardır yürütülen madencilik faaliyetleri  ekosistem üzerinde etkilerde bulunmuştur.  

            Tüm ruhsatlar birlikte değerlendirildiğinde proje alanları ne kadar küçük gösterilirse gösterilsin kümülatif etkinin tahmin edilenden de çok büyük olduğu görülecektir.

          Bu ve benzeri projelerde şimdi de kamu yararı yoktur, projenin ileride genişletilmiş aşamalarında da olmayacaktır. 

          BU NEDENLE, YAPILACAK BÜTÜN ÇALIŞMALARDA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İLKESİ DAİMA ÖN PLANDA TUTULMALIDIR.

FEDA EDİLEN DEĞERLERİN, ALTERNATİF MALİYETLERİNİN YAPILAN TERCİHTEN FAZLA OLMAMASI GEREKİR.ÖRNEĞİN; MADENCİLİĞİN TERCİH EDİLMESİ; O YÖREDEKİ TARIM, TURİZM VB. GİBİ ALTERNATİFLERDEN DAHA ÇOK VE DAHA UZUN SÜRELİ EKONOMİK AVANTAJLAR SAĞLAMALIDIR.  BU NEDENLE HER  MADEN İÇİN AYRI AYRI ALTERNATİFLER ORTAYA KONULMALI,  ALTERNATİF MALİYET ANALİZLERİ YAPILMALI VE BU VERİLERE GÖRE TERCİHTE BULUNULMALIDIR. YAPILACAK TERCİHLERDE SOSYAL MALİYETLERİN DE GÖZETİLMESİ GEREKMEKTEDİR.  

 MADENCİLİK SEKTÖRÜNE İLİŞKİN ALINACAK KARARLARDA İLGİLİ YÖRE HALKININ DA KATILIMI SAĞLANMALIDIR.

ÇEVRE FAKTÖRÜ GÖZ ARDI EDİLEREK MADENCİLİK FAALİYETLERİNİN YÜRÜTÜLMESİ, İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ YÜZYILDA MÜMKÜN DEĞİLDİR. MADENCİLİĞİN ÇEVREYE ETKİLERİ YADSINAMAZ.

         

 

 



[1]Anayasa 56 Md: Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.

                    Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

                    Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.

                    Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.

 

 

[2]Doğal varlık: Bütün bitki, hayvan, mikroorganizmalar ile bunların yaşama ortamlarını, ,(2872 S.K-M:2)

 

[3]Çevre kirliliği: Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi, (2872 S.K-M:2)

 

 

[4]Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı,

 

[5]Ekosistem: Canlıların kendi aralarında ve cansız çevreleriyle ilişkilerini bir düzen içinde yürüttükleri biyolojik, fiziksel ve kimyasal sistemi, ,(2872 S.K-M:2)

 

Bu Haberin Kaynağı : Dayko
Bu Habere Ait Fotoğraflar
Bu Habere Yorum Yap
Adınız / Rumuzunuz / Mesaj Başlığınız
Yorumunuz
Bu Habere Yapılan Yorumlar
'HALKA RAĞMEN OLAMAZ' Sözünün ne kadar doğru olduğunu Soğucak Köylüsü ispatladı.Dikkatli ve kararlı olmak gerekir.Teşekkürler SOĞUCAK...
ADEM OLGAÇ - 16.05.2016 20:53:16
HEMEN ÜYELİK BİLGİLERİNİ GÜNCELLE





Gizlilik Sözleşmesi